Tekfur Sarayı ortalama 1400 yıllık tarihe sahip görkemli bir yapı. En büyük özelliği, Bizanslılardan bugüne ulaşan tek saray kalıntısı olması.
Defalarca onarımdan geçmesine rağmen yüzyıllara meydan okuyarak bugünlere kadar gelen İstanbul Tekfur Sarayı ‘İmparatorluk Evi’ diye de biliniyor. Çünkü nice imparatorlar tarafından kullanılmış, ne büyük tarihi olaylara sahne olmuş…
Eğrikapı ve Edirnekapı arasında yer alan Tekfur Sarayı Müzesi, İstanbul’un köklü geçmişine şahit olacağınız bir yer. İstanbul’un kara surlarıyla dip dibe olan müze, göz alıcı mimarisi ve barındırdığı kültürel değerlerle keşfedilmesi gereken bir hazine.
şehir burçlarının koruması altında, etrafına hâkim bir noktada bulunduğundan ‘yükselen bir saray’ olarak da adlandırılan Tekfur Sarayı İstanbul tarih mozaiğini oluşturan nadide yapılardan.
Evet, bu bilgiler ısınma turuydu. Hazırsanız keyifli bir tarih maratonu sizi bekliyor:
Tekfur Sarayı Müzesi Hakkında Bilgi
Edirnekapı’nın arka tarafları… ‘Konstantinepolis’ surlarının bazıları harap olmuş, bazıları onarılmış. Birbirinden ilginç sokakların oluşturduğu bu semtte, tarih kokan bir yer var: Tekfur Sarayı Müzesi…
Burası, Bizans döneminden bugüne ulaşmayı başaran tek saray yapısı olarak biliniyor. Aslında başlı başına bir saray değil. Sur boyunca uzanan Blahernai (Blakhernai) saray kompleksini meydana getiren bölümlerden biri. Yani saraylar topluluğunun parçası.
Ne yazık ki genellikle gözden kaçırılan, pek bilinmeyen bir yer. Kariye Müzesi ondan daha meşhur fakat burası da Kariye Müzesi gibi köklü bir tarihe ev sahipliği yapıyor.
Sarayı kimin yaptırdığına dair farklı yorumlar mevcut. Bazılarına göre Kommenos, burayı eşi için yaptırdı. Kimilerine göre Mihael, oğlu Konstantinos’a ithafen böyle bir yapı inşa ettirdi.
Yine saray kime ait tartışmasında Theodious ve Romanos gibi isimler de geçiyor. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin belli değil.
Sarayın günümüze yalnız bazı kısımları ulaşmış olmasına rağmen, görülmeye değer tarihi eserler arasındaki yerini hâlâ koruyor.
16. Yüzyılda Palatium Constantini (Konstantin Sarayı) adını almış. Ardından Porfirogenetos Sarayı olarak anılmaya başlanmış.
İmparatorların ikâmetgâh olarak kullandığı bu saray, Bizans ve Avrupa mimarisinin birleşimi olarak da nitelendirilebilir. Orijinaline uygun bir şekilde yenilendiği için ziyaretçilerine o dönemlerin hissiyatını başarılı bir şekilde verebiliyor.
Tekfur Sarayı Giriş Ücreti 2023
Eskiden ziyaret için 10 TL ücret ödeniyordu. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı bir karar üzerine müzeye girişler ücretsiz oldu.
Tekfur Sarayı Ziyaret Saatleri 2023
Burayı hafta içi ve hafta sonu 09:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
Tekfur Sarayı Tarihi
Tekfur Sarayı tarihçesi 13. – 14. Yüzyıllara dayandırılıyor. Bazı araştırmacılar ise, 11. Yüzyılda kurulduğunu düşünüyor. Yaygın görüşe göre saray, 1143-1180 yılları arasında inşa edildi.
57 yıl boyunca devam eden Latin istilası sırasında Tekfur Sarayı dâhil olmak üzere birçok tarihi yapı zarar gördü.
İşgalciler hepsini yaktılar, yıktılar… Hatta hızlarını alamadılar, binaları kurşunlamaları yetmezmiş gibi bir de çatı kaplamasında bulunan kurşunları eritip sattılar. (‘Boşa gitmesin, israf olur yazık’ dediler herhalde.) 😠
İstilâ ve savaşların yanı sıra yangınlarla da mücadele eden saray; 1864 yılında ve 1894 tarihinde büyük bir yangın geçirmiş. Fakat bunca bâdireden, -yara alarak da olsa- sağ çıkmayı başarmış!
Birçok kez onarılan saray, İstanbul fethedilirken ele geçirdiğimiz ilk bina olma özelliğine sahip. Burası Osmanlı’nın öncelikli hedefleri arasındaydı ve şehre giren müfrezeler tarafından alınan ilk imparatorluk binası oldu.
İstanbul fethinin tam ortasında kalan, o savaş anlarına tanıklık eden saray, Osmanlı döneminde aktif olarak kullanılmaya devam etti.
Piri Reis İstanbul haritasını çizerken, Tekfur Sarayı’nı da çatısı ve yanındaki surlar ile beraber resmetti. Ne yazık ki bir dönem saray, saraylıktan çıktı. Yapılan çeşitli uygulamalar, Tekfur Sarayı nedir? Sorusunun cevabını değiştirdi.
17. Yüzyıl itibariyle yeniden harap olan sarayın bazı bölümleri hayvanat bahçesi olarak kullanıldı. Bazı kısımlarını da fil ahırı yaptılar.
Bir ara seramik atölyesi ve şişe fabrikası amacıyla da kullanılan Tekfur Sarayı İstanbul cam üretim merkezlerinin en önemlilerinden biri hâline geldi.
O dönem kâgir bir mimariye sahip olan sarayın çevresinde barınaklar; barut, fişek, kap-kacak ve mumhane imâlâthaneleri de yer alıyordu.
İznik çinilerinin rağbet gördüğü bu dönemde Osmanlı’nın Lâle Devri sadrazamı İbrahim Paşa, burada çinicilik mesleğinin yaygınlaşmasını sağlamak için atölyeler kurdurdu.
Böylece saray, çini ve cam atölyesine çevrildi. Burada üretilen çiniler kısa zamanda meşhur oldu. Pek çok caminin yapımında Tekfur Sarayı çinilerinden yararlanıldı.
Hekimoğlu Ali Paşa Camii, Ferruh Kethüda Camii, Kandilli Camii ve Sultan III. Ahmed Çeşmesi gibi tarihi yapıların tezyininde (süslemesinde) de bu çiniler kullanıldı. Yani –deyim yerindeyse- bunlar marka değerine ulaştı ve Osmanlı’da şöhret buldu.
Bordürlerde buraya özgü yeşil renkli sırlar kullanıldı ve bunlar ‘Tekfur Yeşili’ diye isimlendirildi.
20. yüzyılın başlangıcında saray, yalnızca dört duvardan ibaretti. 1955-1970 arasında uzun bir süre tamir gördü.
Bir süre metruk halde bırakıldı. En son, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onarılan sarayın çatısı yeni baştan inşa edildi. Alt katı ve üst ahşap katları tamamlanarak, merdivenleri daha modern bir tasarıma kavuşturuldu.
2006 yılında başlayan geniş çaplı kazı ve restorasyon çalışmaları uzun bir süre titizlikle devam ettirildi. Nihayet, 2019 itibariyle İstanbul’da Tekfur Sarayı Müzesi olarak kapılarını açtı.
Çini müzesi konseptinde faaliyet gösteren müze, arkeolojik kazılar sayesinde ortaya çıkarılan pek çok tarihi esere bünyesinde yer veriyor. Gerçi saray 2019 yılından önce de ziyaret edilebiliyordu fakat restorasyon döneminde kapalı kalmıştı. Bugün zaman zaman kazı çalışmaları devam etmesine karşın her daim ziyarete açık.
Bu arada tarihçilerin ifadesine göre Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde Tekfur Sarayı’ndan bahsetmiş. Sarayın avlusunda tılsımlı bir sütun bulunduğundan, bunun her yıl bir defa alevler saçtığından söz etmiş. İnanışa göre kime bu ateşten bir parça isabet ederse o kişi ömründe fakirlik görmezmiş.
Tekfur Sarayı Adı Nereden Geliyor?
Sarayın farklı isimleri olduğunu söylemiştik. ‘Porfirogenitus’ bunlardan biri. Bu kelime, ‘mor odaya doğan’ anlamında imiş.
O dönemlerde mor renk, sadece imparatorlar ve yakın çevresi tarafından kullanılabiliyormuş. Asalet simgesi olarak kabul edilen mor renkli botları ve pelerinleri yalnızca imparatorlar giyebilirmiş. Yine mor renkli mermerlere yalnızca imparatorluk kiliselerinde ve saraylarında yer verilirmiş.
Bu nedenle Porfirogenitus kelimesi, imparatorların oğullarını ifade ediyor. Bu yüzden saray, ‘Prens Evi’ olarak da adlandırılıyor.
Konstantin Sarayı, Alman Prensesin Sarayı, Değerli Saray, Yüksek Ev, Palatium İmperatoris ve İustinianus Sarayı gibi adlarla da bilinen saray, ‘Kibrithane’ olarak da anılmış.
Yabancı kaynaklarda ‘Taç Sarayı’ olarak da bilinen saray, ‘Tekfur’ ismini Erken Osmanlı döneminde aldı.
Bizans İmparatorluğu döneminde vali düzeyindeki yöneticilere ‘tekfur’ adı veriliyordu. Rumeli ve Anadolu’daki Hristiyan beyleri ‘tekfur’ diye isimlendiriliyordu. Bu kelimenin Pers dilindeki ‘tacver’ (sultan) ya da Ermenice ‘takavor’ sözcüğünden geldiği de iddia ediliyor.
Bu sözcük ‘taç giyen kral’ mânâsına geliyor. Dolayısıyla ‘Tekfur Sarayı’, ‘hükümdarın sarayı’ anlamını taşıyor.
Tekfur Sarayı Mimarisi
Sarayın kente bakan geniş ve büyük bir balkonu mevcutmuş. Ancak bu yapı günümüze ulaşamamış. Sarayın pavyonu günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş. Giriş kısmında 4 tane kemer bulunan pavyonun üst bölümü süs kemerleriyle dekore edilmiş.
Diğer cephesinde ise bir kule bulunuyor. Sarayın kulesi yanındaki sur ile bitişik durumda.
Güney duvarda kazamatlar yer alıyor ve bunlar sarayın içine bakıyor. (Kazamat, bombalardan korunmak için yer altına kazınan siper anlamına geliyor.) Sarayın güney cephesi şehre bakıyor ve kesme taştan, herhangi bir süsleme kullanılmaksızın inşa edilmiş.
Duvarlarda küfeki taşı kullanılmış. Dış cephede, mermer konsolların yer aldığı orta kısımda küçük bir şapel (tapınak alanı) mevcut. Burası sarayın avluya bakan bölümü ve yalnızca bir kişinin ibadet edebileceği büyüklükte. Böyle bir duruma ne Bizans, ne de Roma kalıntılarında pek rastlanmazken, saray bu yönüyle de benzerlerinden ayrılıyor.
Asıl cephesi, tuğla ile bezenmiş olan işte bu dış cephe. Burada kullanılan beyaz taşlar ve kırmızı tuğlalar, estetik tasarımıyla göz dolduruyor.
Yapının bodrum katı kemerli olarak inşa edilmiş. Bu kemerler vasıtasıyla bodrum avluya asılı bir şekilde konumlandırılmış. 17 metre uzunluğa sahip olan bu yüksek bodrum, avlu ile karşı karşıya. Bu bölümde bulunan kalıntılar, şu an iki dizi hâlinde bulunan sütunların aslında 12 bölüme ayrıldığına işaret ediyor.
Tekfur Sarayı mimari özellikleri alt ve üst katlarda birbirinden bağımsız. Güney duvarı 4, mekân 3 bölüme ayrılmış ve değişik inşa teknikleri kullanılmış. Bu uyuşmazlık gösteriyor ki alt kat daha erken bir döneme ait.
Alt katın üzerinde bulunan 1. Kat, kemerli pencereler kullanılarak aydınlatılmış. Bu pencerelerin her iki yanında ve iç kısmında nişler yani oyuklar mevcut.
Orta ve üst kat cephelerinde bulunan kemerler taş ve tuğla ile yapılmış. Bu kemerlerin altında birkaç pencere, kemerlerin arasındaki üçgen kısımlarda ise süsleme örnekleri göz kamaştırıyor.
Bu alanlarda sadece iki renk malzeme kullanılmasına rağmen, mekâna canlı bir atmosfer katan süslemeler her kemerin arasında ayrı bir kompozisyon oluşturuyor.
Üst katta bulunan kemerin üzerinde ise, yeşil renkli süs çömlekleri hayranlık uyandırıyor. Sarayın avluya bakan kuzey cephesi sur hatlarıyla çevrili. Sütunlarda yapılan zengin bezeme dikkat çekiyor. Rengârenk motiflerin kullanıldığı bu sütunlar, restorasyon çalışmaları sırasında yenilenerek bugünkü görünümünü kazanmış.
Sarayın üzeri çifte meyilli bir ahşap çatıyla örtülmüş. Yapının mimarisinde görülen alınlıklar bu açıklamayı doğruluyor.
Tekfur Sarayı özellikleri böyle sadece okumakla pek bir anlam ifade etmemiş, zihninizde canlandıramamış olabilirsiniz. Fakat biz yine de ek bilgi olması bakımından aktarmak istedik. Çünkü huyumuz bu, tüm gezilecek yerler yazılarımızda detaya ineriz… 🙂
Tekfur Sarayı’nda Neler Var?
İznik Çini Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’nın işbirliği sonucu, müzeye orijinal eserlerin yapısına uygun replikalar da kazandırılmış. Balat, Haliç ve İstanbul’a dair ayrıntılı bilgilendirmelerin yapıldığı müzede gözlerinizin bayram edeceği kesin!
Eskiden burada Roma imparatorlarına ait, altın bir taht varmış. Çeşitli mücevherlerle süslenen bu tahtın sarayda kaybolduğu ve bir daha bulunamadığı belirtiliyor.
Söylendiğine göre Topkapı Sarayı’nda sergilenen Kaşıkçı Elması, Tekfur Sarayı’nda bulunmuş. İstanbul’daki tarihi eserler arasında çok özel bir yere sahip olan 86 karat Kaşıkçı Elması, sarayın ‘çöplüğünden’ çıkmış!
İstanbul’daki interaktif müzelerden biri olan bu yerde, Bizans ve Osmanlı halkının günlük yaşamını anlatan eserler mevcut. Bilgi panoları, çini lokasyon haritaları ve çocuklara özel oyun panelleri de var.
Zanaat üretimlerine yönelik örneklerin sunulduğu Tekfur Sarayı Müzesi’nde dokunmatik ekranlarla modern bilgilendirme sistemi oluşturulmuş.
Çömlek yapımı hologram teknolojisiyle anlatılıyor. Bu da şüphesiz ki tarih deneyimini daha keyifli ve efektif bir hâle getiriyor.
Surname-i Hümayun isimli eserden bazı bölümler animasyon formatında sergileniyor. Bahsi geçen yapıt, Şehzade Mehmet’in düğünü sebebiyle gerçekleştirilen şenlikleri ele alıyor.
Saray yapısı üç bölümden meydana geliyor: Giriş, birinci ve ikinci kat. Giriş katı 170 metrekare, 1. Kat 200 ve ikinci kat ise yaklaşık 215 metrekare büyüklüğünde.
Giriş katında sarayın restorasyon aşamaları sergileniyor. Sütun ve mozaik kalıntıları burada, çini fırın kazıları yine bu bölümde tasvir edilmiş. İstanbul kara surlarının kocaman bir maketi bulunuyor bu katta.
Üst katta ise, saray fırınlarında üretilmiş Eyüp çömlek örneklerine rastlanıyor. Çini atölye ve fırın malzemelerini burada inceliyorsunuz. Böylelikle çini yapımının nasıl gerçekleştiğini öğreniyorsunuz. Sarayın gündelik hayatı da burada ele alınıyor. Osmanlı’daki çini üretim merkezleriyle ilgili bilgiler veriliyor.
Cam ve çömlek işleri sergileniyor; sürahi, şişe ve matara yapımmı için üretilen camları buradaki sergi salonunda görüyorsunuz.
Hekimoğlu Ali Paşa Camii, Cezeri Kasım Paşa Camii, Louvre Müzesi ve Kandilli Camii’nde kullanılan çinilerin birebir replikaları da burada yer alıyor.
Üçüncü kat, Tekfur Sarayı’na ait çinilerin ülkemizdeki ve yurt dışındaki örneklerini barındırıyor. Bu çinilerin özellikleri ayrıntılı olarak işleniyor. Çini motiflerinin anlamlarını öğrenme imkânı buluyorsunuz.
Ayrıca 12. Yüzyıla tarihlenen Bizans kalıntılarına da bu müzede rastlamak mümkün. Sarayın avluya dönük cephesinde yer alan impost başlıklar da görülebilir. (İmpost, mimaride ‘yastık taşı’ olarak biliniyor. Alt sütun başlığının üzerine yerleştirilmiş ikinci başlık anlamına geliyor.)
Bu başlıklar ve sütunlar taşıyıcı özelliğini yitirse de, restore edildikten sonra eski dayanıklı yapısını tekrar kazanmış. Pencereler arasında beyaz ve renkli tuğlalarla meydana getirilen renk cümbüşü görülmeye değer.
Öte yandan burası bazen sanatsal etkinlikleri de ağırlıyor. Örneğin geçtiğimiz yıl Cello Paradiso ve Sirene adlı Türk kadın korosu Tekfur Sarayı Müzesi’nde müzik ziyafeti verdi. Farklı sergi ve konserlere de ev sahipliği yapan müze, bu bakımdan bir kültür merkezi gibi aynı zamanda.
Tekfur Sarayı Nerede?
Burası İstanbul-Fatih’te, Edirnekapı mevkiinde yer alıyor. Haliç ve Edirnekapı arasındaki tarihi surların bitişiğinde, Tarihi Yarımada’da bulunan Tekfur Sarayı, Ayvansaray mahallesi’nde konumlanıyor.
Açık adresi şöyle: Ayvansaray Mah., Şişhane Cad., 34087 Fatih/İstanbul
Yol tarifi için tıklayın!
Tekfur Sarayı Nasıl Gidilir?
Levent, Kadıköy, Taksim, Mecidiyeköy, Beyazıt, Topkapı ve Seyrantepe’den kalkan İETT otobüslerini kullanabilirsiniz.
Eğer Anadolu Yakası’ndan metrobüsle gelecekseniz Edirnekapı durağında inip kısa bir yürüyüşün ardından buraya varabilirsiniz.
Tekfur Sarayı Ulaşım
Buraya gelmek için Yenikapı ve Eminönü yönüne giden otobüslere de binebilirsiniz. Balat Hastanesi otobüs durağı, müzenin 2 dk yürüme mesafesinde.
Ayvansaray Otobüs Durağı ise müzeye –yürüyerek- 5 dakikalık uzaklıkta. Bu duraktan geçen otobüslerle de buraya gelebilirsiniz.
Metrobüsle ulaşmak için Avcılar – Zincirlikuyu ya da Avcılar – Söğütleşme metrobüs hatlarını kullanabilirsiniz. Ayvansaray Metrobüs Durağı’na gelip buradan 7 dk yürüyerek müzeye varabilirsiniz.
Tramvay kullanmak isterseniz Topkapı-Habibler tramvay hattını tercih edebilirsiniz. Edirnekapı tramvay durağına gelip buradan 20-25 dakika yürüdükten sonra Tekfur Sarayı Müzesi’ne ulaşabilirsiniz.
- E-Posta: info@tekfursarayi.istanbul
- Telefon: 0212 525 61 30
- Faks: 0212 525 61 34
- Web Sitesi: Tıklayın!
Tekfur Sarayı Yakınında Gezilecek Yerler
Müzenin çevresinde birçok turistik ve tarihi cazibe merkezi var. İstanbul’un en güzel semtlerinden Balat buraya yaklaşık 20-25 dk yürüme mesafesinde. Komşu semtlerden Fener ve Cibali da bu müzeye oldukça yakın.
Tekfur Sarayı Müzesi’ne uğradıktan sonra ziyaret edebileceğiniz bazı yerler şöyle:
- Anemas Zindanları: Burası pek çok filmde set olarak kullanılıyor. İstanbul’da en ilginç yapılardan biri olarak varlığını sürdüren Anemas Zindanları, surların Haliç yakınındaki bir noktasına yapılmış. Yâ Vedüd Camii’nin çaprazında, Haliç Köprüsü’nün aşağısında kalıyor. Burası Tekfur Saray kompleksinin bir parçası. Romalılardan İstanbul’a miras kalan bu yeraltı zindanı; işkence odaları, labirent tarzı sarnıçlar ve yeraltı tünellerinden oluşuyor. Mistik bir atmosferi ve enteresan bir efsanesi Devamı başka yazıya kısmet, yol tarifi için tıklayın!
- Mihrimah Sultan Camii ve Külliyesi: Ünlü bir Mimar Sinan eseri olan bu cami, Edirnekapı ziyaretinde gezi rotanıza dâhil etmeniz gereken büyük bir külliye. Caminin yanı sıra medrese, hamam ve türbe gibi yapılardan meydana gelen külliyenin yüzlerce penceresi, Bizans döneminden kalma sütunları ve modern iç aydınlatmasıyla dikkat çekiyor. Yol tarifi için tıklayın!
- Kefevi Camii: Kiliseden camiye çevrilmiş bir yapı olup, Edirnekapı semtinde görülmesi gereken mütevazi bir tarihi eser. Yol tarifi için tıklayın!
- Molla Aşkı Camii: Aşki Mehmet Efendi, İstanbul’un fethine katılmış önemli şahsiyetlerden biri. Dönemin ünlü âlim ve şairleri arasında bulunan Aşki Mehmet Efendi, bu camiyi 15. yüzyıl itibariyle mescid olarak yaptırmış. Haliç manzarasını gören yüksek bir tepede inşa ettirilmiş bu cami, 1735 yılında camiye çevrilmiş. Mihrap duvarının önünde de Molla Aşki Mehmed Efendi’nin türbesi yer alıyor. Yol tarifi için tıklayın!
- Kariye Müzesi: Burası eskiden cami iken sonra müzeye, birkaç yıl önce tekrar camiye dönüştürüldü. İçerisindeki tarihi freskler ve mozaikler görülmeye değer. Yol tarifi için tıklayın!
- Yolunuz Fatih’e düşmüşken Balat sokaklarını dolaşabilir; renk renk eski evlerin arasında kaybolup giderken nostaljik anlar yaşayabilirsiniz.
- Özel Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu’nu görebilir, görkemli bir şatoyu andıran tarihi binasına yakından bakabilirsiniz. Yol tarifi için tıklayın!
- Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi: Aya Yorgi Kilisesi, tarihi kapı ve kütüphaneleriyle görülmeye değer yapılardan. Yol tarifi için tıklayın!
- Ahrida Sinagogu, Stevi Stefan Bulgar Kilisesi, Kanlı Kilise de Balat’ta görmeniz gereken diğer dini eserlerden.
- Öte yandan hazır buraya kadar gelmişken Fethiye Müzesi ve Camii’ne de uğrayabilirsiniz. 14. Yüzyıldan kalma tasvirlere ve mozaiklere ev sahipliği yapan mekân, hem bir ibâdet yeri hem de tarihi bir ziyaret noktası. Yol tarifi için tıklayın!
- Çıfıt Çarşısı’na gidebilir; sıra sıra dizilmiş vitrin, tezgâh ve dükkânları gezebilirsiniz. Aynacılar, yorgancılar, antikacılar… Ne ararsanız var. Agora Meyhanesi de burada. Yol tarifi için tıklayın!
- Monologlar Müzesi: Burası klasik müzelerden çok farklı. Çünkü eser değil ‘insan müzesi’. Burada tiyatro performansları sergileniyor. Binada 7 oda mevcut ve her odada farklı oyuncular, değişik oyunları sahneleniyor. Yol tarifi için tıklayın!
- Tarihi Yarımada’da ziyaret edilmeyi bekleyen sayısız yer var. Topkapı Sarayı, Miniatürk, Rahmi Koç Müzesi, Dolmabahçe Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet… Say say bitmez. Yine Fatih Korusu, Gülhane Parkı ve Yerebatan Sarnıcı da uğramadan dönmemeniz gereken en önemli yerlerden.
Sonuç olarak Tekfur Sarayı İstanbul eserleri içinde seçkin bir konuma sahip. Bunun en büyük nedenlerinden biri Kaşıkçı Elmas’ını tarihe kazandırması. Diğer bir sebep ise, bu sarayın İstanbul’da Bizans döneminden kalma tek saray yapısı olması.
Blaherne Saray kompleksinden günümüze ulaşabilen tek yapı İstanbul Tekfur Sarayı olduğu için paha biçilmez. Kaç kez yağmalanıp yıpransa da her şeye direnmeyi başaran saray, tarih meraklılarına şöyle sesleniyor âdeta:
‘Yıkılmadım, ayaktayım, küllerimden yeniden doğdum ve onlarca asırlık geçmişimle sizi tarihte yolculuğa çıkarmaya hazırım…’
Hem geçmişe, hem de bugüne ışık tutan bu yer, çağdaş müzeciliğin öncülerinden biri. Dediğimiz gibi tarihi çinilerin üretim sürecine tanık olacağınız bir mekân aynı zamanda. Türk cam ve seramik sanatının örnekleri mükemmel bir âhenkle burada sergileniyor.
Çanak-çömlek ve cam eserleri yakından göreceğiniz bu yerde, kendinizi eski medeniyetlerin zamanına gitmiş gibi hissedeceksiniz.
Osmanlı ve Bizans’tan izler taşıyan, etkileyici mimarisiyle hayran bırakan Tekfur Sarayı Müzesi, unutulmaz bir sanat ve tarih deneyimi yaşamak isteyenleri bekliyor.
Böyle bir yer farklı bir ülkede olsa, sürekli ziyaretçi akınına uğrardı belki de. Fakat ne yazık ki burası, İstanbul’un unutulmaya yüz tutmuş yerlerinden biri. Umarız, burası daha fazla gezginin rotasında yer alır.
Çok daha fazlası için İstanbul gezilecek yerler sayfamıza bakabilir, bu koca şehri ilçe ilçe keşfedebilirsiniz.